MÜCADELEMİZ, TEŞKİLATIMIZ VE SORUMLULUĞUMUZ!

Şemsettin KARADOĞAN    


90’lı yıllar Türkiye’nin kayıp yılları olarak bilinir. Gerçekten de o yıllarda, bitmek bilmeyen siyasi çalkantılar ve toplumsal olaylar söz konusuydu.

Sağlık-Sen o yılların tam ortasında, 1995 yılında toprakla buluşmuştu. Filizlenip boy vermesi ise 2000’li yıllarda olmuştur.

Yürütülen çetin mücadeleler neticesinde ise 2009 yılında, genel yetkili sendika olma hüviyetini elde etmiştir.

Bugünden geriye dönüp baktığımızda, Sağlık-Sen’in, sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarıyla ilgili pek çok kazanıma imza attığını görüyoruz (Burada bunların detayına girmeyeceğim).

Bu kazanımların elde edilmesinde Sağlık-Sen’in mücadeleci tavrı kadar, kamu işvereninin içinde bulunduğu hal ve şartların da etkili olduğunu görüyoruz.

Sağlık-Sen bugün 253 bin üyesiyle, tarihinin en yüksek üye sayısına ulaşmış durumda. Üç il hariç, her ilde yetki bizde. Bilinirlilik açısından ise geçmişle kıyaslanmayacak derecede tanınıyoruz, biliniyoruz.

Kamu işverenine baktığımızdaysa geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde farklı bir durumla karşı karşıyayız. En basitinden fiili ortaklığın söz konusu olduğu bir kamu idaresi söz konusu. Siyasal ve toplumsal sorunlar ise iç ve dış güçlerin desteğiyle, üç – beş yıl öncesine göre çok daha çetrefilli bir durumda.

Soru şu, böyle bir tablo karşısında Sağlık-Sen nasıl bir duruş ortaya koymalı ve nasıl bir mücadele yürütmeli? Dahası,  Sağlık-Sen gücünü ve motivasyonunu nereden almalı?

Elbette bu soruların sayısını çoğaltmak mümkün. Aynı şekilde cevaplarını da detaylandırmak mümkün. Kestirmeden tek bir cevap vermek gerekirse, şunu söylemek mümkün; bugün için Sağlık-Sen’i Sağlık-Sen yapan büyük teşkilatıdır.

25 yıllık bir mücadelenin neticesinde böylesine büyük bir örgüte dönüşen bir yapının yani teşkilatın, artık kendi özgün gücüyle kendi özgün mücadelesini vermesi gerekir.

Şu soru akla gelebilir; önünde bir engel mi var? Aslında hiçbir engel yok. Sadece teşkilatın tüm çarklarının tüm dişlilerinin tüm uzuvlarının dönmesi, güç üretmesi gerekir.

Madem amaç birlikteliğiyle bir araya gelmiş bir teşkilatız. Bunu hareket birlikteliğiyle de taçlandırmak mecburiyetindeyiz.

Pandemi süreci, sağlık çalışanlarının bir ülke ve bir toplum için önemini tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.

En alt kademesinden en üst kademesine kadar herkes bu meselenin o kadar farkında ki sürekli takdir ve teşekkür ediyor sağlık çalışanlarına.

Sağlık çalışanlarına yönelik bu kabulün, mücadelemize güç vereceğini unutmamamız gerekiyor.

Bizim teşkilat olarak, çok zor koşullarda oluşan bu rüzgarı, sağlık çalışanlarının sorunlarının çözümü ve hak ettikleri özlük haklarına ulaşmaları için güce/başarıya dönüştürmemiz gerekiyor.

Bunun da yolu el birliği ve güç birliği içinde sesimizi yükseltmekten geçmektedir.

Sözün özü gelinen noktada, geçmişte yaptıklarımızın ve başardıklarımızın çok daha ötesinde şeyleri gerçekleştirebilecek kapasitedeyiz.

Yapmamız gereken bu kapasitemizin farkına varıp, hep birlikte harekete geçmektir.

Sendikacılığın ve teşkilatçılığın temeli harekettir. Muhataplarımızın ve dış koşulların durumu bizi çok fazla alakadar etmez. Sorunların çözümü için taleplerimizin karşılanması için haksızlıkların giderilmesi için hareket etmemiz, mücadele vermemiz, her birimiz için sıradan bir görev değil, en temel sorumluluktur.

Sendikacılıkta görev biter ama sorumluluk bitmez. Çünkü görev belli bir zamanla sınırlıdır, sorumluluk tüm yaşamla sınırlıdır. Sağlık-Sen teşkilatı bu inançla bugünkü büyüklüğe ulaştı. Hepimize düşen, büyüklüğümüzün ve sorumluluğumuzun hakkını vermektir.

Unutmayalım ki teşkilatımızı mücadelemize, mücadelemizi de sorumluluğumuza borçluyuz!

  • PAYLAŞ :