EMEK VE HAK MÜCADELESİNDE SAĞLIK ÇALIŞANLARI

İdris Baykan    


Tarihin en kritik zamanlarından birini yaşıyoruz. Bu süreçte birçok kavramın, yine bu kavramlarla örülmüş mevzuatların ve kurumların sorgulandığına şahit oluyoruz. Şüphesiz kriz zamanlarında insanların alışkanlıklarına sığınmaları dolayısıyla kurumlara ilişkin güvensizlik bilinçli veya bilinçsiz görmezden geliniyor. Küresel salgınla birlikte özellikle toplumsal ve psikolojik çözülmeler yaşanıyor. Lâkin söz konusu çözülmelere ne kurumlar ne de kavramlar çare olabiliyor.

Biliyorum, karamsarlığa kapılmadan her şeye rağmen umudumuzu diri tutmamız gerekiyor. Hattâ inancımız gereği, gaybın sahibine yaslanıp, dosdoğru yolda hareket etmek, en önemli vazifemizdir. Fakat şunu da hemen belirtelim; bizim kavramlarla ve kurumlarla ilişkilerimiz, mevzuat ötesine geçemiyor. Yine bu mevzuatlar, deyim yerindeyse kendimize ait olmayan bir dünyadan intihal. Dolayısıyla, kavramlarımızı ve kurumları yerli yerine oturtmak için, içinde bulunduğumuz zamanı, bu zamanı yönetmek üzere kurulmuş kurumları belki de en köktenci bir tavır içinde sorgulama mecburiyetimiz var. Eğer bunu yapamazsak, geleceğin dünyasında, içinden geçtiğimiz süreci sorgulayan, hatta kurumsal dönüşümler için çare arayanların oluşturacağı zeminde, yine bize yabancı olan mevzuatların peşine takılır, ancak kuyruk muamelesi görürüz.

Anın vacibi, bizi buralara sürükleyen süreçleri sorgulamaktır. Yılmadan, usanmadan sorgulayacağız. Hele hele sorumluluk makamında, emanete sahip çıkması gerekenlerin bundan kaçışı yoktur. Zevahiri kurtarma gayretleri, bu insanları ancak büyük bir enkazın altında bırakır. İçinde bulunduğumuz kriz halini istismar eden, insanların çaresizliği üzerine politikalar geliştiren kimseler de “alışkanlıklar insanı çürütür” ilkesi gereği enkazın tozundan kurtulamayacaklardır.

Bir emek örgütü olarak biz, tam da bu noktada, muhatap olduğumuz birçok kavramı, öncelikle de “doğalın ve bozulmamış fıtratın gereği olan her şeyin, olması gereken yerde durması” manasına gelen HAK kavramını ve emeğe taalluk eden kavramları tekrar masaya yatırmalıyız. Bunu söylerken, her şeyi söyleme indirgeyen mantığı kastetmiyoruz. Bilakis, hak ve hakikâti en doğru kaynaktan beslenerek, yeniden müesseseleştirmekten bahsediyoruz.

Hatırlatma kavlinden de olsa bir hususun altını çizmek istiyorum. Emek ve hak kavramları arasında doğrudan bir ilişki vardır. Dolayısıyla her iki kavram da hayatımızda taalluk ettikleri yer bakımından azizdirler. Bu açıdan bakılınca, bu iki değerin ihlâli ve istismarı Hakk’ın gayretine dokunur.  Hakkına haksızlık eden sadece kendisi için değil, toplum için de zarar üretir. Haksızlık sadece bünyeye değil çevreye de zarar verir. Bizim değer ölçütümüz budur.

Haklar verilmez alınır. Almaya çalışana türlü türlü mazeretler sunmak hak gaspıdır. Hak ilgilisine teslim edilir, birinin diğerine verdiği bir lütuf asla değildir. En büyük haksızlık kişi ve/ya kurumların kendilerini hak verme mercii olarak görmeleridir.

Haktan bahis için bağımsız düşünebilmek, bağımsız düşünebilmek içinse olaylar ve hatalardan ders çıkarmak, yani geçmişe bakıp geleceği yorumlayıp planlamak gerekir. Bağımsız düşünme yeteneği ve gayreti olmayanların haktan söz etmeleri abesle iştigaldir. Bağımlılık bütün hakların cellâdıdır.

Anomali dönemler olarak nitelediğimiz kapitalist sisteminin hâkim olduğu süreçte, başta emek ve hak kavramları olmak üzere birçok kavramın sömürüldüğü, insanın bütün yapıp ettiklerini kuşatan emeği istismar edip, hak ihlalleriyle içinin boşaltıldığı bir zeminde oluşmuş mevzuatlar, yukarıda HAK kavramıyla çerçevelenen ölçütün asıl mücadele alanıdır.

Gayretimizin bu noktada yoğunlaşması gerekir. Ekonomik, sosyal ve özlük haklarımızla birlikte değerler boyutuyla da büyük bir dönüşümü gerçekleştirmek mecburiyetinde olduğumuz gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.   Binaların değil, değerlerin daha önemli olduğu bir döneme girdik. Üstelik bu dönem “Hak” kavramını merkeze alan bir dönem.

Sağlık-Sen’inimizin mücadele süreci de, bu bütüncüllükle sürdürülmelidir. Tam da bu noktada teşkilatımızın böylesi bir teklife açık olduklarını biliyoruz.

İnancım odur ki, her zaman olduğu gibi salgın sürecinde de ön cephede mücadele eden sağlık çalışanları, fedakârlıklarıyla bu dönüşümün öncüsü olacaklardır.

  • PAYLAŞ :