HİZMETE ŞİDDET HEZİMETTİR

İdris Baykan    


İnsan ve onun irade kazandırdığı kurum, kuruluş ve diğer tüzel yapılar; değişen şartlara, yeniden oluşan rutine, güncellenen normale uyum yeteneği ve hızı ölçüsünde, olağan dışı/üstü süreçlerin olumsuz etkilerinden korunma/kurtulma potansiyeline sahiptir. 

Bu gibi süreçler, birlikte olma iradesini zayıflatan sorunlar üretmesinin yanı sıra birlikteliği güçlendiren fırsatları da barındırır.

Her olağan dışı sürecin öne çıkan kavram ve kuralları olduğu gibi öncülük yapması, fedakârlık göstermesi beklenen öncü kitleleri ve lider özneleri de olmuştur. 

Bu türden öncü ve liderlerin en belirgin ve bilinen niteliği, kendileri için ve kendilerine dair olanı toplum için olanın sonrasına iliştirme tavırlarıdır. Bu yüksek vasfın eylemi ve erdemi ise biz’i ben’e tercih etmek, ben’i biz’de yok etmektir. 

Bütün bunları kalemin ucundan kâğıda, klavyeden ekrana aktaran gerekçe hiç şüphesiz, birey, ülke, bölge ve yerküre düzleminde etki üreten Korona virüstür.

Pandemi döneminde “sokağa çıkma yasağı”, “filyasyon”, “dönüşümlü mesai”, “uzaktan eğitim” gibi bir çok kavram ve uygulama hayatımıza dahil oldu. Rutinimiz bozuldu ya da yeniden düzenlendi.
Ancak “Sağlık Emekçileri Ordusu”, Milletimiz’in sağlığına kavuşması ve sağlığını koruması adına daha büyük bir azimle görevlerini ifa ettiler, etmeye de devam ediyorlar.

Sağlık Çalışanları sözlü uygulamayla takdir edilirken, şiddete dair hem uygulamalar hem de yaptırımlar ne yazık ki sınıfta kaldı. Şiddet, sağlık hizmeti sunan kişi ve kurumlara yönelik bir iş yaptırma şekli olarak tanımlanmaya doğru hızla ilerliyor.

Şiddet olayları azaldı mı? Şiddet eğilimi azaldı mı? Hayır. Şiddetle mücadele konusunda kararlılık arttı mı, farkındalık arttı mı, bilinç ve direnç arttı mı? Hayır, Hayır, Hayır… Sağlık gibi hayırlı ve insana özge bir işte bu kadar çok hayır, iş yapmayı da işten sonuç almayı da işin, hizmetin, insanın ve gayretin değer perspektifinden görülmesini de engelliyor. 

Bu sorun, öznelerle mi, nesnelerle mi, bütçelerle mi, dengelerle mi açıklanacak? Bu sorunun cevabı ortak bir kararlılık zeminide verilmeli; sağlık konusunda gayret ve hizmet sahibi olan insanlar ve kurumlar da değerli ve önemli kabul edilmelidir.

Şiddetin en acımasız türlerinden biri hiç şüphesiz ilgisizlik, diğeri ise yersiz ithamlarla gerçekleştirilen hadsizliktir. Benzer biçimde zor zamanları ve durumları kendine mahsus yarar üretme fırsatı olarak görmek tam anlamıyla gayri insaniliktir. Bu bakımdan, pandemiyi fırsata dönüştürme gayreti de, böyle yapıldığı iması da en hafif tabirle ahlâksızlıktır.

Bu anlamda hizmet, temsil edilen kitlenin değerlerini unutmadan ve ihmal etmeden sorunlar(ın)a çare olabilmek, dışlamadan ve ötekileştirmeden kucaklayabilmektir. Ayrıca kimseyi hakir görmeden sorunların nasıl çözüleceğini de öğren(ebil)mek ve öğret(ebil)mektir.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre şiddet, “Fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” durumu olarak tanımlanmaktadır.

Meseleye etraflıca ve hakkaniyet temelli bakarsak; adaletsizlik, ahlaksızlık, tahammülsüzlük, ötekileştirmek, yok saymak, yoksun bırakmak gibi tavırların şiddet kapsamında olduğunu rahatça söyleyebiliriz.

Temsil edilen kitleden uzaklaşmak da, hakir görmek de, hak gaspı da şiddettir.

Kul hakkı ise en büyük şiddettir. Ayrıca her şiddet yeni bir kul hakkına gebedir.

Soyut-somut bütün varlıklar gibi her sosyal olayın da bir süreci vardır. Bu süreç müspet ve/ya menfi yönler ihtiva eder.

Pansuman tedbirler, samimi olmayan tavırlar ve olgunluk içermeyen bir bakışla çözüm aramak sorunu içinden çıkılamaz bir hâle büründürür.

Sorumlu makam sahiplerine ve kendimize soralım: “Hangi tür şiddete maruz kaldık, hangi şiddeti (bilerek ve/ya bilmeden) meşru görüyoruz ya da tavrımızın çözüme katkısı var mı?”

Bize yapılınca yaygarayı kopardığımız ama başkalarına reva gördüğümüz durumlar, dolaylı olarak bizlerin de şiddet uyguladığının göstergesi değil midir?

Şiddet terörüne öyle tepki verilmeli ki bırakın şiddete başvurmayı kimse aklından dahi geçirememelidir. Şiddete karşı çıkan herkes şiddetin her çeşidini telin etmeli ve önce kendisine bakmalıdır.
Şiddet zalimliktir. Şiddet bile isteye başkalarının hakkına girmektir.

Caydırıcı önlemlerin olması elbette önemli ve gereklidir. Ancak toplumsal bir sorun haline gelen şiddet, toplumun bütün kesimlerinin ortak hareket etmesiyle çözüme kavuşturulabilir.

Her meselede olduğu gibi şiddet de adalet ve insan odaklı yaklaşımlarla çözülebilir.

Hastalıklar yanlış ve/ya hatalı tanılarla tedavi edilemez. Tanımı yapılmayan veya izah edilemeyen sorunların çözümü hayaldir.

Önce tanı sonra tedavi…

Birlik, beraberlik, sevgi, saygı ve esenlik dileklerimle…
 

  • PAYLAŞ :