LİSAN-I HAL

Türlü türlü sözler, cümleler olduğu gibi çeşit çeşit de susmalar vardır. Konuşmak kadar susmak da anlamlıdır. Yerine ve durumuna göre değişir hangisinin daha anlamlı olacağı.
Atalarımız “sükût altındır” demez mi? Nasıl altın olur ki suskunluk? 

Yalanın, iftiranın, gıybetin bini bir paraysa bu ucuz söz sahib(ler)ini muhatap almazsan senin sükûtun altındır. Hattâ altından da değerlidir.

Lakin bu demek değildir ki; her suskunluk sözden kıymetlidir. Biz biliriz ki "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" Hakkı yenen bir masumun sessiz çığlığı arşı alayı titretir. Kimi feryat figan eder tek kişi duymaz, kimi öyle bir susar ki suskunluğunun şiddeti sağır eder kulakları. Mesele ne susmak ne de konuşmak.  Mesele özüyle sözünü bir tutup lisan-ı hal eyleyebilmek.

Sözün ilk çıkacağı yer gönüldür. Buradan hareketle kişinin dediğinin yanı sıra haline, durumuna bakar ona göre hüküm veririz çoğu kez. Söz ve fiil örtüşüyorsa ne alâ, aksi halde hafife alınmayacak bir sorunumuz var demektir.

Her duyduğuna inanır mı insanoğlu? İnanmaz elbet. Dinler, akabinde sorar soruşturur, sonra bir hükme varır. Yani konuşanın, anlatanın haline bakar.  Gözü, kulağı nerde, aklı neyin peşinde bunların hepsini bir araya getirerek sözün sahibine itibar eder.

Ancak; sadece söylenen söze bakar da kişinin duruşuna, tavrına bakmaz isek çoğu kez yanılırız. Sükût nasıl altın ise söz de öyledir, yeri geldiğinde. Bu gücü sayesinde yalana dahi çok rahat inandırabilir sizi.

Gönülden söylenmeyen sadece dilde olan sahte sözler söyleyenin maharetiyle(!) sihirler, büyüler aldatabilir sizi. Bu durum öyle bir hale gelebilir ki; birileri yalanına, iftirasına inandırabiliyorken, siz gün gibi gerçekleri izah etmekte biçare kalırsınız.

 Aldanmamak için sadece söze değil sözün çıktığı yere, söylenmeden önceki haline, söylenme anına ve dahi söylendikten sonrasına bakmalısınız. Az, çoğun delilidir. Buradan hareketle yalanın, hıyanetin, iftiranın azı olmaz diyebiliriz.

Sözün sahibinin beyanı uygulamalarıyla uyuyor, lisan-ı hal ile konuşuyorsa itibar etmeli, değilse uzak durmalısınız. Yani lisan-ı hal ile söylenen sözler en kıymetli kelimelerdir. Lisanı hal tercüman istemez.

Sözümüz halimiz olmalı, haline bürünemeyeceğimiz sözü bırakın sarf etmeyi, yanından dahi geçmemeliyiz. Söz gönülden çıkmalı ve samimi olmalı. Tınısı hoş, içi boş olmamalı.
İletişim dilden kulağa değil, gönülden gönüledir!

Bir Hadisi Şerifle yazımızı noktalayalım; “Bir adamın dilinin güzelliği, güzel konuşması onun güzelliğindendir”

Karakteri güzel adam çirkin laf etmez. Rabbi vermiştir ona bu kabiliyeti, çok güzel konuşanlar vardır. Dargınları barıştırırlar, gamlı, kederli müminleri neşelendirirler. Güzel laf etmek Yaradan’ın lütfudur. Adama ısınmak istemiyorsun ama öyle güzel konuşuyor ki hayran bırakıyor kendine, kalbin ısınıyor sen istemesen de.

Peygamber Efendimiz(sav) bu laf güzelliği kabiliyetinden olursa, “Karakterinin güzelliğine işarettir.  Bu şekilde değil de insanlara kendini satmak için büyük görünmek için cümleler kurarsa Yaradan bunlara buğz eder” buyuruyor.

Ez cümle: Derviş bilir dervişi, Hakk yoluna durmuşu.

Selâm eylemi ve söylemi birbirini tamamlayan ve Hakk yoluna duranların üzerine olsun...
 

  • PAYLAŞ :