RİYAKARLIK VE ALGI YÖNETİMİ

Günün birinde bir yerde bir kurum sınavla personel (işçi, müdür, şef, amir, memur…) alımı yapacaktır. Sınava giren adaylar bir yandan sınavı başarmak için gayret sarf ederken, diğer yandan da kendilerine yardım edebilecek bir iltimas aramaktaymış. 

Derken birisi çıkmış karşılarına ve “Şu kadar para verirseniz sizi kazandırırım!” demiş. Garibanlar bakmış adam şaka yapmıyor inanmışlar ve istenilen parayı denkleştirip ödemişler. Sonuçlar açıklanmış ve hakikaten para verenler sınavı kazanmış. 

Ancak bir terslik olduğunu fark etmişler. Aynı sınava, bu paraları alan kişinin çocuğu da girmiş; lâkin kazanamamış. “Bu nasıl olur?” diye düşünmüş, sınavı kazananlar. 

“Bizlerin parasını alarak kazandıran kendi çocuğunu nasıl olurda kazandıramaz!” demişler. Olayı araştırmışlar ve aslını öğrenmişler. 

Meğer bizim ‘uyanık’, sonuçları yazıya döken sekreterle anlaşmış. Sınavı kazananları, daha ilân edilmeden ondan öğreniyor ve kazanan kişilere gidip “Şu kadar para verirsen seni kazandırırım!” diyormuş. Aldığı parayı da sekreterle üleşiyorlarmış. (Yaşanmış bir vakadır)
“Buna benzer bir olay ben de yaşadım!” dediğinizi duyar gibiyim. Hissiyatınızı tahmin ettiğimiz için, yaşanmış bu hikayeyi kaleme aldık.

Günümüzde öyle bir hale gelindi ki, bir işin hamurunda bırakın katkıyı, tuzu dahi olmayanlar işlere dahi sahip çıkar oldu. 

Neden? 
“Ben yaptım!” deyip caka satmak, “İş gör(üyor)du!” dedirtmek, kendine çıkar elde etmek için. Dostlar alış-verişte görsün mantığı yani. Ya önceden haber alıp rol çalınıyor. Ya da tecrübe, ahbap-tanıdık gibi argümanlar yardımıyla, işin iç yüzünü çok da bilmeyenleri kolaylıkla kandırabiliyor.

Hâlbuki işin vuku buluşunda zerre katkısı yok. Hatta müdahil olsa, olacağı varsa dahi olmaz hale gelecek işi yapmış gibi sahipleniyor. O kadar kaptırıyor ki kendini yalanına, sahtekârlığına… kendisi de inanıyor. 

Çünkü başkaca bir meziyeti, üretkenliği ve derdi yok. Alışmış başkalarının üzerinden rant devşirmeye. Sürekli bunu yapınca, -bırakın yanlışını görmeyi- maharet zannediyor düzenbazlığını.
Ama sınava giren oğlu kazanamayınca işin içyüzü meydana çıkıyor. Sonrasında ayıkla ayıklayabilirsen pirinçteki taşları. 

Bu durumda dahi ders almıyor, suçu birilerinin üzerine yıkmaya çalışıyor. 

Kimsenin algınızı yönetmesine, olmayacak veya -müdahale olmasa da yoluna girecek- işler için umutlarınızla oynamasına, aklınızla dalga geçmesine müsaade etmeyin. 
Çünkü siz, kutlu bir davanın uç beyleri gönül erlerisiniz. Biraz vakit ayırıp, hangi iş nasıl olur, kimin(lerin) desteğiyle olabilir…? irdelemek ve doğrusunu bilmek durumundasınız. 
Bunun gibi onlarca örnek var: 
Efendim ben sizinle aynı görüşteyim. O gece bende dışardaydım. Ben sizinle aynı düşünüyorum. Şunu yaptım bunu yaptım. Gerçekten yaptıysan, kendi reklamını kendin yapma başkaları övsün seni. Yok yalan konuşmaktaysan eğer, seni diz çöktürecek zelil düşürecek akıbeti bekle. Çünkü yatsıya kadar yanacak olan mumun söndüğünde kendi karanlığına mahkûmsun artık.
Kendi rolünü oynamak varken başkasının rolünü çalmaya niye gerek duyar ki insan/lar?  

Sen sana verilen görevi yaparsan En Yüce Varlığın halifesisin yeryüzünde zaten. Bu sıfattır seni kurtaracak olan. 

Ama başkasının rolüne bürünür veya hak etmediğin şekilde işleri sahiplenirsen, foyan ortaya çıkınca seni sahiplenecek liman/lar ararsın. Ama bulamazsın. 
Çünkü sen hırsızsın. Çünkü sen güven zedeledin. Çünkü sen yalancısın.

Yazıklar olsun, sözü eğip bükerek insanları kandıranlara.
Yazıklar olsun haklı görünüp de hak yemeyi kendilerine hak görenlere.

Selâm olsun, yaptığı işin hakkını verenlere.
Selâm olsun, yapamadıklarını itiraf edebilenlere.
Selâm olsun, dosdoğru olanlara.
Selâm olsun, halifeliğinin gereğini yapmaya çalışanlara.
Muhabbetlerimle…

  • PAYLAŞ :