İlkel Darbe ve Di̇nbazlık

15 Temmuz Gecesi yaşanan darbe ve işgal girişimi ülke istikametinin hukuk demokrasi ve adalet olmasını isteyen herkes gibi beni de derinden üzmüştür. Çünkü darbeler milletin tercihine, canına malına, düşünce ve onuruna karşı yapılan zorbaca bir gasptır, milletin seçme ve seçilme iradesinin darp edilmesidir. Bu nedenle darbenin en kötü yönetimden daha kötü olduğuna inanıyorum.


15 Temmuz kalkışmasını, milli şeytan FETÖ terör örgütü ve işbirlikçilerinin, kendileri dışındaki herkese kan kusturmaya çalışarak Türkiye’de, Kürt-Türk, Alevi-Sünni ve mezhep taassubu üzerinden bir çatışma yaratıp ülkeyi küresel güçlerin bir egemenlik alanı olarak yeniden dizayn etme çabası olarak görüyorum. 


Küresel emperyalistlerle işbirliği içerisinde olması münasebetiyle de kendi ülkesi ve kendi insanına karşı bir işgal girişimi olarak Osmanlı dahil olmak üzere bu coğrafyada girişilen en kanlı, en acımasız ve ahlaksızca darbe girişimidir 15 Temmuz. 


Devleti, devletin kurumlarını, siyaseti, medya ve sermayeyi ele geçirmek için akla hayale gelmeyen yöntemlerle din ve dindarlık üzerinden sahtekarlık yaparak dini özünden ve asıl kaynağından kopararak kendisine teslim edilen gencecik çocukları birer ölüm makinesine dönüştüren ve insanları Allah adıyla kandıran hoca kılıklı dinbaz bir şarlatanın sefil ve hain yüzüü açığa çıkarak İslam’ın aziz değerlerini istismar ederek insanımızın algılarını kirletmek suretiyle islami değerleri küresel emperyalizme payanda kılmaya çalışan çağımızın bu çok tehlikeli dırar hareketinin (dinbaz) hem deşifre olması hem de şimdilik durdurulabilmiş olması başlı başına bir milattır. 


28 Şubat postmodern darbesi ile karşılaştığımızda 30’lu yaşlarda İslam’ın vahdeti için mücadele verdiğimiz bir dönemdi. Kabus gibi üzerimize çöken bu darbeyi anlatmaya gerek yok zaten. Sonraki yıllar da hep bu sürecin gölgesinde, bu sürecin etkileriyle geçti. Hemen herkesi oldukça etkilemiş olsa da özellikle doğu ve güneydoğuda inanılmaz acıların kapısı 28 Şubat darbesiyle açılmıştır. Bu süreçte Diyarbakır cezaevi isimli cehennemin kapısından girenlerin hiçbiri için hayat eskisi gibi olmadı. Götürülüp bir daha dönemeyenler, yıllar sonra döndüğünde inanılmaz işkence hikayelerini anlatanlar olmuştu. 


Dehşete düşüren işkence yöntemlerine muhatap olanların büyük çoğunluğu işkence seanslarından kurtulduktan sonra illegal yapılarla iletişime geçmiş soluğu dağlarda alarak silahlı mücadelenin büyümesini sağlamıştır.


Sonraki yıllar önceki acıların yol açtığı yeni acılar getirdi. Binlerce faili meçhul, sokak ortasında iç savaş infazları- hayalete dönüşen şehirler hep bu sürecin devamında gerçekleşti. Bugün bile o acı silsilenin ürünleri ile boğuşmak durumunda kalıyoruz. Buna direndik şüphesiz. Ancak kabul etmek gerekiyor ki çok ağır bedeller ödendi. 


15 Temmuz 2016 günü yeni bir darbe girişimi haberlerini görünce başa döndüm sanki, karmaşık duygular sardı beni, kendimi sokağa attım, bir süre sonra yaşadığım her iki darbe sürecini (12 Eylül-28 Şubat) hayatımın bütün bakiyesinin büyük sorumluları olan o ağır dönemleri geçirdim gözümün önünden.  . Kaldı ki darbeye kalkışan yapının 90’lı yıllarda güneydoğu illerinde yaşanan hukuksuzluklar konusunda da 28 Şubat sonrası geliştirilen insafsız tavır konusunda da masum olmadığını düşünenlerden biriydim. Yaşadıklarımızı yeniden tecrübe etmeye gerek yoktu yeni felaketlere fırsat verilmemeliydi. Kendimi meydanda bulduğumda insanlar meydanı doldurmaya başlamıştı bile, her geçen dakika daha kalabalıklaşıyordu. Farklı renklerle aynı meydan aynı şeye odaklanmış olmak çok önemliydi.


Devletin en tepesinin, Cumhurbaşkanı’nın kendileri için riskli ama aynı zamanda isabetli dik duruşu ve özellikle İstanbul ve Ankara’daki halkın o muhteşem direnişi memleketi yeni bir felaketin eşiğinden çeviren en önemli etkenler oldu. Tankların önüne yatanlar, silahlara rağmen tankların, panzerlerin üstüne çıkanlar, kurşunların üzerine üzerine yürüyenler gecenin isimsiz kahramanları oldu. Bizler özellikle İslamcı damardan gelenler söz konusu ekibin elebaşlarının nasıl zalimleşebileceğini çok önceden biliyorduk. Doğrusu özellikle güneydoğu illerindeki uygulamalarda bu ekibin başat rolünün de farkındaydık ancak bunu uzun bir süre iyi niyetli insanlara, devlet yetkililerine anlatmak maalesef pek mümkün olmadı. Bu kalkışmayla halkın, toplumun, dahası kendilerine inanan ahalinin de bu gerçeği görmesi mümkün oldu, bu da bir milattır.


Şükür ki, geceyi sabaha deviren saatlerde bu gözü dönmüş yapının başarılı olamayacağının emareleri görülmeye başlandı. Darbeye karşı minik bir duruş gösterebilenlere ilahi bir lütuf olarak sabahı gördük yeniden. Doğru bildiğimiz bir duruş adına bir adım atmış olmanın bereketini gördük hepimiz. 


Daha sağlıklı yarınlar inşa edebilmek için olabildiğince sivil alanlar oluşturmalıyız. Verimli ve üretken olmak için sivil siyasetin önünü kapatacak her türlü girişimi mahkum etmeliyiz. Unutmamalıyız ki toplumsal toparlanma başta sivil aktörlerle mümkündür. Bu nedenle kimden gelirse gelsin ve kime karşı yapılırsa yapılsın darbe kötüdür, kötü olana karşı durmak erdemdir. Erdemli olanlara selam olsun…

 

 

  • PAYLAŞ :