KRİZLERDEN TEK ÇIKIŞ YOLU “ADİL BÖLÜŞÜM”

İdris BAYKAN    


Ülkemiz ekonomisinde son zamanlarda yaşanılanlara baktığımızda “enflasyon canavarının” geri döndüğünü düşündüren emarelerin azımsanmayacak seviyede olduğunu görüyoruz.  TÜİK verilerine göre enflasyon yüzde 60’ları aşmış durumda. Buna bağlı olarak artan hayat pahalılığı, toplumsal dokumuzda büyük yaralar açmaktadır. Çarşı - pazar ekonomisini ayakta tutan kamu görevlileri başta olmak üzere sabit gelirli çalışanların alım gücünde yaşanan gerileme bir noktada ekonominin, kendi kendine yeterlilik ilkesini derinden sarsmaktadır.  Başka bir deyişle tabanda alım gücünün zayıflaması ekonomik krizi tetikleyen bir unsurdur. 
Enflasyon bütün dünya ölçeğinde bir sorun. Özellikle gelişmiş Batılı ülkelerde enflasyon rakamları son kırk - elli yılın en yüksek değerine ulaşmış durumda. Söz konusu ekonomilerde ciddi büyüme sorunları da yaşanıyor. Durum böyle giderse, zaten neoliberal politikalarla bozulmuş olan gelir dağılımı iyiden iyiye toplumsal bir soruna dönüşecektir. Bu da önümüzdeki süreçte kitlesel ayaklanmalara sebep olabilir. 
Konuyu dağıtmadan bir meselenin daha altını çizmekte fayda var: Böyle bir kriz sürecinin bir diğer ayağında da bir mühendislik çalışması vardır ve olacaktır. Evet, bir kriz mühendisliği ile muhatabız. Temel gıda maddeleri üzerinden yaşanılan manipülasyonlar, konut fiyatlarının aşırı yükselmesi ve ilerleyen süreçte yaşanabilecek iş kayıpları kitlesel hareketliliklere sebep olacak gibi duruyor. Bütün bunların da üstünde, savaş ve buna bağlı olarak demografik hareketlilikler de krizin kronikleşmesi demektir.
Buraya kadar son zamanlarda yaşadığımız gelişmelerin kısa özetini vermeye çalıştım. Şimdi gelelim konumuza:
Türkiye’mizde kontrolden çıkan enflasyon rakamları, yükselen gıda ve emtia fiyatları, sabit ve dar gelirlilerin hayatını her geçen gün zorlaştırıyor. Bu süreci sadece küresel ekonomide yaşanan gelişmelere, gıda stokçuluğuna, finansal manipülasyonlara bağlayabilir miyiz? 
Elbette bu söylediklerimizin etkisi büyüktür. Geçmiş dönemde sıcak paranın bolluğunda yaşanılan rahatlamalara bakıp bugünü eleştirecek de değiliz. Hatta sıcak para politikasının, bugünlerde yaşanılanlara karşı bizi korumasız bıraktığını da düşünebiliriz. Fakat bir hususun da altını çizmek zorundayız: “Yeniden dağıtım ilkesi” üzerine yükselen ekonomi politikalarında, salt sermaye esaslı bakış açısı ciddi yapısal sorunlara sebep olmuştur. Oysa yeniden dağıtım ilkesi, toplumun bütün kesimlerini kapsayacak adil bir mekanizmayı zorunlu kılar. Özellikle neoliberal ekonomik modelde, bu ilke tamamen ortadan kaldırılmış, sıcak para politikalarıyla sağlanan görece refahla da geniş kitlelerin adil bölüşüm taleplerinin üzeri örtülmüştür. Ne var ki, süreç mülksüzleşme ve fakirleşmeyle sonuçlanmıştır.
Gelinen süreç tesadüf değildir. Umutsuz olduğum için bunları yazmıyorum. Bilâkis umudu yeşertmek için gerçeklikle yüzleşmemiz gerektiğini, bunun da ötesinde sorunun politik değil anlayış sorunu olduğunun altını çizmek istiyorum. Türkiye potansiyeli güçlü bir ülke. Türkiye, şu anda dünyada yaşanan muvazenesini kaybetmiş düzenden jeopolitik ve coğrafi özellikleri sayesinde en güçlü şekilde çıkabilecek ülkelerden biridir. 
Biz bir emek örgütü olarak, emeğin, emeğimizin değerinin adil bölüşüm esası çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi, yeniden dağıtım mantığı ile şekillenen ekonomin de finansal balon tasallutundan kurtarılıp gerçek zemine, yani “üretim odaklı” bir anlayışla yeniden yapılandırılması gerektiğini savunmaya devam etmemiz gerekiyor.
Emek üretimin öznesidir. Ekonominin temel motivasyonu da gerçek insanlar ve onların emeğidir. Dolayısıyla bugün krizlerden çıkış yolu da ancak “adil bölüşüm” ilkesiyle mümkündür. 
Emek ve ekmeğin değerini adil bölüşüm olmadan izah etmek mümkün değildir.
Adil bölüşüm, müreffeh yarınların olmazsa olmazıdır.

  • PAYLAŞ :