ÇALIŞMA HAYATINDA SOSYAL DİYALOĞUN GELİŞTİRİLMESİ İHTİYACI

Semih DURMUŞ:    


İnsan hakları evrenseldir. Yaşam hakkından sonra temel hakların başında ekonomik ve sosyal haklar gelmektedir.

Ekonomik haklar; mesleğin iyi şartlarda icrasından, ekonomik kaynakların adil bölüşümüne; sosyal haklarda belli standartlarda yaşama, sosyal koruma, iş güvenliği, sağlık ve eğitimde müştereklere erişimin sağlanmasına kadar önemli birçok unsuru kapsar.

Haklara  bakışın niteliği, bir toplumdaki en savunmasız ve dezavantajlı kesimler de dahil; hakların hakkıyla idrak edilip edilmediği üzerinden değerlendirilmelidir.
Toplum olarak empati ve dayanışma ilkelerini temel alan ortak çıkarlara dayalı örgütlenmeler, bu hakların idraki noktasında sorumluluğu olan, çalışanların huzur ve refah içinde çalışmalarına, üretici ve yaratıcı olmalarına köprü kurmak zorunda olan kuruluşlardır.

Sendikalar, çalışanların sorunlarını dile getirmek, talep ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek, topluma katma değer üretebilmek için örgütlenirler. İhtiyaçların ve koşulların değiştiği bir dünyada çalışanların sorunlarına kalıcı ve yapıcı çözümlerin bulunması gerekliliği kaçınılmazdır. 

Bu anlamda çalışma hayatına farklı açılardan bakılabilmesi gerekir. Zira tek bir pencereden bakmak teorik bakımdan yetersiz olacağı gibi toplumsal gerçeklik açısından da tehlikelidir. 
Çalışma hayatını değerlendirmede farklı bakışlara önem vermemiz, aralarında tercihte bulunma ya da kültürel pratiklerimizle tutarlılık sağlama kapasitemizi artıracaktır. Bu sayede çalışanların refahı için hangi görüşlerin üstünlük kazanacağı ve çalışma barışının nasıl organize edileceğine ilişkin veriler ortak akılla üretilmiş olacaktır.

Bunu başarmaya, kendimizi, mutlak bir görüş noktası bulunduğu algısından kurtarıp; konuya ilişkin bütün bilgi, düşünce ve anlayışlarımızın “lokal” olabileceğini hesaba katarak başlayabiliriz. Bu sayede çalışma hayatının bugünü ve geleceğine ilişkin farklı bakışların bize ışık tutmasını sağlayabiliriz.

Hepimizin ortak arzusu, Büyük ve Güçlü Türkiye’nin inşasıdır. Bu inşanın temel ve en önemli bileşenlerinden birisi de iş hayatı ve çalışanlardır. Çalışan temsilcileri olarak başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere; tüm kurum, kuruluşların, akademik çevrelerin bir araya gelerek çalışma şartlarının iyileştirilmesi, sosyal adaletin tesis edilmesi ve hepimizin hedefi olan toplumsal kalkınmanın gerçekleşmesi için sağlıklı iletişim ve uzlaşı kanallarını gereğince kullanabilmesi gerekir. 

Bu çerçevede ikili, üçlü diyalog mekanizmalarının etkin olarak kullanılması büyük önem taşımaktadır. Kamu görevlilerinin örgütlenme çerçevelerine ilişkin belirlenmiş yasal düzenlemede de Kamu Personeli Danışma Kurulu ve  Kurum İdari Kurulları gibi yapıların diyalog ortamının ruhuna uygun olarak faaliyet göstermesi, sorunların tespiti ve çözümlere odaklanılması noktasında önemli katkılar sağlayacaktır. Bununla birlikte sosyal sorunların konuşularak, çözüm stratejilerinin belirlendiği ekonomik ve sosyal konsey ekonomik sosyal sorunlarda makro bir bakış açısının geliştirilmesi bakımından önemlidir. 

İstişare, ortak akıl ve farklı görüşlere uzanmak çalışma yaşamına ilişkin farklı kavrayışlara sahip olmamızın yolunu açar. Bu anlamda sürdürülebilir bir sosyal diyaloğa önem vermemiz gerektiğini bir kez de burada dile getirmek istiyorum. 

“Sosyal diyalog, sendikal anlamda, iyi bir çalışma hayatının gelişmesi için, işçilerin / kamu görevlilerinin, ekonomik ve sosyal konular ile çalışma hayatına ilişkin konularda bilgi alışverişi ve müzakere süreçlerini içeren hem etkili bir araç hem de güçlü bir etkileşim alanıdır.”

Sosyal diyalog iddiasına can ve içerik vermek için samimi adımların atılması gerekmektedir. Diyalog, olaylara baktığımız yerle, gerçeklikler arasındaki bir hareketi ve etkileşimi içerir. Diyalog, kuşatıcı çözümler üretmemize, istikrarlı kararlar alabilmemize zemin hazırlar. Kuşatıcı olmayan, kapalı ve değişmez yargılara sahip olmamızı engeller. 

Sivil toplum kuruluşlarının; özelde de tabi sendikaların dar perspektiflerden bakması, faaliyetlerini kısır ve vizyonsuz tekrarlara mahkum eder. Tek yönlü baktığımızda yalnızca körleşmekle kalmayız, çalışma hayatına insani imkanlar açma sorumluluğumuzu da ıskalamış oluruz. Bir kuruluşun tek derdi, kendi dününü yeniden üretmek olmamalı, iyi bir vizyon üretmenin farklı yöntemlerini de arayıp bulmalıdır.  

Şükürler olsun ki, toplum olarak hem kadim medeniyet mirasımızda, hem de günümüz  Türkiye’sinde istişare, diyalog, toplum yararına ortak paydada buluşmak gibi bir geleneğe ve kabiliyete sahibiz. 
Türkiye’de çalışma hayatının asgari bir adalet düzlemine oturabilmesi için her düzeyde sosyal diyalog desteklenmelidir. İşçi-memur sendika ve konfederasyonlarından eğitim kurumlarına, yerel yönetimlerden mesleki ve halk eğitim kurumlarına, ilgili bakanlıklara kadar tüm sosyal taraflar ve ilgili kamu kurumları sosyal diyalog konusunda kapasitelerini güçlendirmelidir. Sosyal diyaloğa ilişkin farkındalığın bütüncül bir bakış açısı ile artırılması için gerekli adımlar tüm taraflarca atılmalıdır. 

Genişletilmiş sosyal diyalog, Güçlü Türkiye’nin inşasında önemli bir rol oynayacaktır.  Bu rolde sendikal örgütlenmelere büyük bir görev düştüğünün altını çizmeliyim. Örgütlenme özgürlüğünün amacı memur-işçi hakları ve çalışanın onurunu, sadece toplu sözleşme dönemlerinde değil gerektiği her zaman ve düzlemde temel öncelik haline getirmektir. 

Bu anlamda  Konfederasyonumuz ve Hizmet Kolumuz,  çalışma hayatında sosyal diyalog konularında toplumsal  ve kurumsal farkındalığın artırılması için üzerine düşeni büyük bir azim ve kararlılıkla yapacaktır.
 

  • PAYLAŞ :