NASIL BİR ADALET?

Adalet ve emanetin ehline verilmesi bir toplumu ayakta tutan en önemli emniyet sübaplarıdır. Bunların zedelendiği toplumlarda bir çok şey anlamını yitirmekte, güvendiriciliği ve inandırıcılığı ortadan kalkmakta, haliyle toplumu birbirine kenetleyen harç bozulduğundan ayrışma ve kopmalar yaşanmakla beraber geleceğe dair iyi yönde beslenen duygular yerini karamsarlığa, kaosa ve dağılmalara bırakabilir.

Aynı durum sosyal hayat için de geçerlidir. Adaletin olmadığı veya az olduğu bir ortam sosyal olma niteliğini kaybeder ve toplum en küçük parçalarına ayrışır, yani birey veya küçük gruplara dönüşür. Bu da beraberinde kaos, şiddet ve yıkım getirir. Adalet kavramının net bir tanımlamasını yapmak, ya da sınır ve niteliklerini saptamak zordur. Ancak bu zorlukla baş etmenin yolu, sürekli olarak adalet üretmektir. Bilimsel veya teknolojik gelişmeler gibi adaletin de sürekli geliştirilmesi bu zorluğu minimize edebilir.

Toplumda emanettin ehline verilmemesi, o toplumun kıyametinin kopması demektir. Emanet ehline verilmeyince işler aksar, toplumda huzursuzluk başlar, şikayet ve kavga artar, toplum fertlerinin birbirlerine olan güvenleri ortadan kalkar. İşte bu peygamberimiz (S.A.V)’in ifadeleri ile o toplumun kıyametinin kopması demektir.

Kuşkusuz insanı cansız tabiattan ayıran en önemli farklardan biri insanın tercih kullanabilme yeteneğine sahip olmasıdır. Bu yetenek bazı durumlarda son derece  olumlu, bazı durumlarda da son derece olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Bir insan doğrunun, yanlışın ve adaletin ne olduğunu çok iyi bilmesine rağmen bu tercih yeteneği sayesinde hiçbirini gözetmeyebilir. Bu durumda adaletin ceza unsuru işletilmelidir. Ancak bu cezanın adalet olabilmesi için kuralların evrensel normlardan hareketle oluşturulması gerekmektedir. İnsandaki değişken yapının adaleti olumsuz etkilememesi için evrensel hükümler konsol görevini görecektir.

Toplumun yönlendirme ve yönetiminde ehil olmayanların ortaya çıkaracakları memnuniyetsizlik, mutsuzluk, kargaşa toplum binasını sarsarak en küçük bir sarsıntı ve badirede yerlere serilecek ve leş kargalarına yem edecektir.

Bir toplumu veya bir yapıyı uzun süre ayakta tutmanın en etkin yolu adalettir. Toplumu suçlardan uzaklaştıran ana unsur çok ceza değil çok adalettir. Bunun sağlanması için öncelikle adalet ilkelerinin olabildiğince doğru saptanması gerekiyor. Bu saptamaları yaparken insanın doğal biyolojisi ve tabiatın doğal fizyolojisinin baz alınması gerekiyor. Uygulamaların başarılı olması için de aynı referansları içeren denetim mekanizmalarının işletilmesi gerekiyor. Uygulamalarda herhangi bir işi, bir sorumluluğu, bir yetkiyi, bir emaneti yahut bir hakkı hak edene teslim etmek ve uygun periyotlarla bunu gözden geçirip güncellemek adaletin istikrarı için çok önemlidir.

Hayatımızın tüm alanlarında canla, başla, gayretle, imanla mesai harcamak durumundayız. Tüm bunları yaparken çalışmalarımızdan en azami verimliliği elde etmek, toplum ve ümmet olarak her daim diri ve güçlü kalabilmek için her işi de ehline vererek emanetleri heba etmemek zorundayız.

Adalet; insan, hayvan, bitki ve cansız tabiatın korunması için ortak bir zorunluluktur. Özelde de hayatın değeri ve anlamı için son derece gereklidir. Adaletin çok olduğu yerde yaşama sevinci, hayat kalitesi, refah düzeyi, gelişim, güven, bütünlük ve mutluluk artar,  az olduğu yerde de bütün bunlar aynı oranlar dahilinde azalır. Adaletin hiç olmadığı yerde ise kaos, şiddet, acı, mutsuzluk, güvensizlik ve dağılma başlar. Bireylerin, toplumların ve sosyal yapıların adil olmaları ve adalet konusunda duyarlı olmaları, toplum dokusunu onaran en önemli faktörlerden biridir.

O halde toplum ve ümmet olarak soracağımız, sorgulayacağımız en önemli husus adalet ve ehliyettir.

SELAM VE DUA İLE...
 

 

 

  • PAYLAŞ :