ASALAKLAR KARANLIĞA, ADANMIŞLAR AYDINLIĞA KOŞARLAR!

Kıssadan hisselerdir en zor anlarımızda anlatmak isteyip de anlatamadıklarımızı anlatan. Dilimize söz, duygularımıza tercüman olan. Hani bir laf vardır ‘’anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az‘’ diye. O misal biz de aldık tokmağı elimize. Duyanlar duymayanlara anlatsın, perde inmiş gözlere bir nebze ışık olalım diye.

Buyurun sizlere iki kıssadan hisse; artık hesabımıza ne düşerse;

Hikâye 1: -------------------------------------------------------------------
Anadolu'da bir kentte, adliyenin yakınında "Yalancı Tanıklar(Şahitler) Kahvesi" adıyla nam yapmış bir kahvehane varmış.
Yalancı tanık arayan davalı/davacılar gidip birileriyle anlaşır, duruşmaya çıkarırmış.
Adamın biri girmiş kahveye, bakınırken yanına biri sokulmuş:
-Yardımcı olabilir miyim, sorun nedir? demiş.
-Alacak verecek davası, demiş adam.
-Hala vermedi değil mi, o namussuz adam paranızı?
Adam, biraz çekinerek:
-Borçlu olan benim, para benden isteniyor, demiş.
Uyanık şahid(!):
-Geçen gün ödemiştiniz ya daha kaç kez vereceksiniz efendim, diyerek maharetini(!) göstermiş.

Kimileri yakınını, arkadaşını, komşusunu, … kurtarabilmek adına sözüm ona iyi niyetle, kandırılarak ve cahillikle yapıyor bu hatayı, kimileri korkudan.

Bunlardan çok daha beteri ise bilerek ve isteyerek menfaat için, haklı olan ama sevmediği kişi(ler)den intikam almak için, … utanmadan, sıkılmadan yeminler ederek yalancılık yapıyor.

Üzülerek ifade ediyorum ki bu ve buna benzer hikâyeler bitmiş değil.

Kendi yaşam hakkını bütün insanlığın hatta bütün varlıklarınkinden üstün görenler aynı haysiyetsizlikleri yapmaya devam ediyor. Çünkü menfaati gereği yalanına şehadet edecek olanları çoktan ayarlamışlar bile.

Rabbim böylelerinin şerrinden muhafaza buyursun.

Hikâye 2:---------------------------------------------------------------------------
Birkaç arı ve birkaç sineği bir şişeye koymuşlar. Şişenin kapalı kısmını (tabanı) ışığa doğru, ağız kısmını (açık bir şekilde) karanlığa doğru yerleştirmişler.

Kısa bir süre sonra arılar küme halinde ışık olan tarafa, sinekler ise birbirinden bağımsız olarak karanlık tarafa doğru üşüşmüşler. Şişenin tabanı kapalı olduğundan arılar dışarı çıkamamış, ancak bir an olsun geri dönüp karanlık tarafa yönelmemişler. Önlerindeki cam engeli aşmak için mücadele etmişler.

Karanlığa yönelen sinekler şişenin ağzının da açık olmasını fırsat bilip dışarı çıkıp karanlıkta kaybolmuşlar.

Arıların hata ettiklerini, akıllarını kullanmadıkları sineklerin ise zekice davrandıklarını dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ancak emin olabilirsiniz ki durum hiç de öyle değil.

Şimdi arılar ve sinekleri genel manada biraz irdeleyip kanaatimizi ondan sonra belirleyelim.

Arılar;

İnsanlık alemi için en değerli ve bozulmayan tek gıdayı (bazılarına göre ilaç) yani balı üretir.

Hangi çiçekten beslenebileceğini, bal yapabileceğini çok iyi bilir. Kilometrelerce uzaklaşsa dahi kovanına geri dönebilir. Kovanından çok uzaklarda bal alınabilecek çiçekleri tespit eder, kovanına dönünce diğer arılara belli hareketler yaparak adresi tarifler ve beraberce oraya gider sonra kovanlarına yollarını şaşırmadan dönebilir. Yumurtasını koyacağı peteği asla şaşırmaz ve yumurtalarını yalnızca kovanlarına bırakırlar.

İlkeli, mert ve dürüsttürler. Çalışkanlıklarını izaha gerek yok sanırım.

Arıya zarar vermek isterseniz sizinle savaşır. Öleceğini bilerek iğnesini düşmanına saplar ve değerleri uğruna ölür.

En önemlisi Yüce Rabbimiz(cc) Kitabımızda arıya hitap etmektedir.

Böyle bir varlık nasıl olur da şişenin ağzını bulup çıkamaz değil mi?

Gelelim sineklere;

Kan emicidirler. Sinsidirler. Sessizce yaklaşır hedefine ve kanını emer. Onun için kan emmektir aslolan. Kanını emeceği varlığın insan olması veya hayvan olması umurunda değildir. Karanlığı severler, geceleri kâbusunuz olabilirler. Karanlığı severler çünkü; karanlıkta kolay gizlenebilirler. Korkaktırlar, ilkesizdirler, yüreksizdirler. Onlar için sadece kendi çıkarları söz konusudur. Nerde kolay yemek varsa, nerde rahat emebilecekleri damar varsa orayı mekân tutarlar. En ufak tehlikede de arkalarına bakmadan karanlıkta kaybolurlar. Bunlardan dolayı karanlığın onları nereye götüreceğine bakmaz o tarafa yol alırlar. Karanlığa yürümeyi maharet addederler. Düşünceleri dahi karanlıktır.

Maksadımız arıları övmek sinekleri yermek değildir. Yoksa biz Rabbimiz’in(cc) hiçbir varlığı gereksiz yaratmadığına inanırız. Arılar ve sineklerden bahisle izaha çalıştığımız meselenin özü şudur;
Arılar Hakikate, ışığa, aydınlığa yürüyen dava erlerini temsil eder. O erler ki önlerine çıkan engellere aldırmaz mücadele eder, gerekirse ölümü dahi göze alırlar. Çünkü yürekli, azimli, onurlu, omurgalı, adil ve samimidirler. Başta kendilerine olmak üzere yaşadıkları topluma saygılıdırlar. Şahsi menfaatleri hep ikinci plandadır. Toplum menfaatleridir onların gayeleri. Değerlerinden inançlarından asla taviz vermezler. Çeşit çeşit engeller onlar için aşılması gereken birer merhaledir sadece. 

Sinekler ise kendinden başkasını düşünmeyen, bencil, menfaatperest, ilkesiz zavallıları temsil eder.  Kapıdan kovarsınız bacayı zorlar. Oradan kovarsınız yılışık bir şekilde yine kapınıza dayanırlar.

Çünkü çıkarlarından başka değerleri yoktur.

Şimdi hepimiz karar verelim. Sinekler gibi karanlığa, ilkesizliğe, bencilliğe, haksızlığa mı talibiz?

Yoksa arılar gibi adalete, Hakikate, aydınlığa ve bütün güzelliklere mi?

Selâm; bütün engellere rağmen yolundan dönmeyip Hakikat uğrunda, adalet uğrunda, insan onuruna yaraşır bir yaşam uğrunda ter akıtanların ve ne pahasına olursa olsun yalandan, yalancıdan, ilkesizlerden uzak duranların üzerine olsun.
 

  • PAYLAŞ :