STK VE HAREKETLERİNİN DEVLETLERLE OLAN İLİŞKİLER

STK ile devletler arasındaki temel bir fark vardır. Bu farkın gözden kaçırılmaması, unutulmaması gerekir. STK’lar devlet olmadıkları ve devlet yönetmedikleri için olayları milli ve ulusal çıkarlar zaviyesinde ele almazlar. Doğaları gereği idealisttirler çünkü değerler manzumesi üzerinde hadiseleri analiz ederler, saf ve duru bir bakışları olur, analizlerine çıkar karışmamıştır, tahlilleri saf ve paktır.

Ancak bütün STK ve hareketlerinin, çıkar ilişkilerinden uzak durduğunu iddia edemeyiz. Devletlerle karşılıklı çıkar ilişkisine giren yapılar kuşkusuz sözü edilen ideali ve duruluğu yitirir.  Zaten çıkar ilişkisine karışmış STK’ların söylemleri ve icraatları bu durumu ele verir.

Devletlerle çıkar ilişkisi kuran STK lar bu ilişkiler sayesinde istikbal bulabilirler. Aldıkları destek ile güçlerini, etkinliklerini bir kaç kat arttırabilirler, itibarları yükselebilir, güç ve güçlenme açısından başarılı bir profil görüntüsü verebilirler. Bu durum üye ve sempatizan sayısında önemli bir artışa sebep olabilir. Bütün bu kazanımlar bir STK ve hareket için istikbal hükmündedir ama neye karşılık? Elbette ki istiklalinin yitirilmesine karşılık. Devletler ile çıkar ilişkisi geliştiren bir hareket artık birçok konuda inandığını değil, inanmadığını savunmak durumunda kalabilirler.

İnandıklarının yanında inanmadıklarını icra etmeyi maslahat ile izah etme durumuna düşebilirler. Bağımsız özgün ve inandığı değerlerden neşet eden politikalar üretemez ve savunamaz.

Milli ve ulusal çıkar zaviyesinden bakmak ve buna göre politika belirlemek devlet olmanın doğasının gereğidir. Daha iyimser bir tabirle sorumlulukların gereğidir. Devletlerin sorumluluğu ile STK’ların sorumluluğu birbirinden önemli ölçüde fark ettiğine göre bu ikisi arasında yaklaşım farkının olması da doğaldır. STK ile devletin nitelikleri ve üstlendikleri sorumluluklar arasındaki farkın mahiyeti STK’ların devletler ile çıkar ilişkisi içine girmemesini gerektiriyor.

STK’ların en temel belirleyici ve ayırt edici özelliği olaylara sadece ve sadece inandıkları değerler zaviyesinden bakmak ve güçlerinin yettiğini yapmaktır. Devletlerin politikalarına eklemlenmiş STK’lar kaçınılmaz bir netice olarak bu temel özelliklerini büyük ölçüde yitirirler. STK’larda olaylara politik çıkar zaviyesinden bakarsa çıkar ile kirlenmemiş saf değerler manzumesini haykıracak ve hatırlatacak kimler kalır geriye?

Devletlere ve devlet yöneticilerine hakkı kim söyleyecek o zaman?

Bütün STK’lar sultanların arkasında saf tuttuğu zaman sultanlar karşısında hakkı haykıracak kim olacak?

STK’ların devletlerle ilişkisi; eleştiri, uyarı, ikaz, itiraz ve nasihat temelinde olmalıdır. STK’ların devletleri eleştirebilmesi onu ikaz edebilmesi, onunla çıkar ilişkisine girmediği zaman mümkün olur.

STK’larla herhangi bir devlet arasında inanç, fikir ve ideal birliği veya yakınlığı olsa bile STK’ların devletlerle çıkar ilişkisinden uzak durması zaruridir. Çünkü ekseriyetle devletler zaman içerisinde fasid olur ve kendilerine bağlı STK’ları da ifsad eder.

STK’ların safiyettin muhafazası, asli görevlerini yerine getirebilmesi, devletlerin çıkar ilişkilerinden uzak durmasını gerektiriyor yoksa STK’lar artık inandığı hakkı haykıran bir yapı olmaktan uzaklaşır ve devletlerin kullandığı taşeron hükmüne girer. Kullanılan bir araç konumuna girmek, düşmek STK’lar için esef verici bir durum olsa gerek.

Memur-Sen ve Sağlık-Sen, oligarşik yapılara ve güç odaklarına dayanan, hizipçiliğe açık sendikal anlayışı eski Türkiye’den kalma diyerek elinin tersiyle itmiştir. Gücünü ve meşruiyetini sadece ve sadece üyelerinden ve değerlerinden alan erdemliler hareketi olarak birinci derecede korunması gerekenin istikbal değil istiklal olduğu ilkesini savunmuştur. Çünkü istiklalden mahrum bir istikbal ancak ve ancak zahiri ve dünyevi bir başarıya yol açabilir. Oysa istikbal, istiklal şartıyla güzeldir. İstiklalsiz bir istikbal STK’ları inhirafa sürükler, mensuplarının ahiretini tehlikeye atar, ikisi arasında bir tercih gerektiği zaman tereddütsüz istiklalden yana tercih koymak STK’ların şiarı olmalıdır. Bu yaklaşımı sergileyebilmek zor ama değerlidir düsturunu sergilemiştir.

İç ve dış meselelerdeki politik duruşlarını kendileri belirlemeliler ve inandıkları değerler manzumesi üzerinden tayin etmeliler, kararlarını bağımsız alabilmelidirler, inanmadıklarına hayır inandıklarına evet diyebilmelidirler. Bu iradeyi ve özgünlüğü de ancak devletlerden bağımsız yapılarını ve çıkar ilişkilerini korudukları zaman ortaya koyabilirler şiarını savunmuştur.

Kendi payımıza geçmişte olduğu gibi bu günde küresel ve bölgesel güçlerin çıkar eksenli siyasetlerine alet olmayacağımızı, devletlerin siyasetlerine eklemlenmeyeceğimizi ilkesini savunarak Yüce Mevlâ’nın kendilerine lütfettiği aklı ve düşünme gücünü kullanarak sorunlarını analiz eden söz ve siyaset araçlarıyla da o sorunlarını çözen erdemli insanlar olarak Türkiye sendikacılığında değişime ve dönüşüme öncülük ederek çığır açmıştır. 

Selam ve dua ile…

 

 

 

  • PAYLAŞ :