İNSANİ HAKLARIN VERİLMESİ LÜTUF DEĞİL, ZORUNLULUKTUR

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne, en temel insan hakkı olan yaşama hakkından yoksun bırakılan yüzbinlerce belki de milyonlarca insanın çığlıkları içinde giriyoruz. Yaşamayı başaranın kendisini şanslı saydığı bir dünyada, insan olmanın onur ve gururunu yükseltecek, insani haklarının verilmesinin lütuf değil, zorunluluk olduğunu gösterecek yeni bir anlayış ve düşünceye ihtiyaç duyulduğu açıktır. Günümüzde insanlara dayatılan ideoloji ve insanlığı yönetmek üzere zorla uygulanmak istenen sistemlere bakıldığında, insana en yüce değeri İslam’ın verdiği açıktır. İslam, asırlar öncesinden insanlığın kurtuluş ve yaşama reçetesini bildirmiştir. Buna karşın, günümüz insanlığı ise, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni 10 Aralık 1948’de kabul etmiş ve bu günü Dünya İnsan Hakları Günü olarak kabul etmiştir. Ulusal çıkarlar uğruna bir başka ulusun toptan yok olmasına bile göz yuman anlayış, ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ öğretisi karşısında yıkılmaya mahkûmdur.

Memur-Sen ve Sağlık-Sen olarak, insan hakkı konusunda şimdiye kadar öncü olduk, olmaya da devam edeceğiz. İnsanlar arasında ayrım yapmadan, ötekileştirmeden bütün insanların istediği gibi inanma ve inandığı gibi yaşama hakkını savunuyoruz. Kimse inancından, kılık kıyafetinden ya da bir başka özelliğinden dolayı ikinci sınıf muameleye tabi tutulamaz. Bütün insanlar, temel insan hakları bakımından eşittir. İnsan olma vasfımız, bir sınıf veya zümreye üstün olma hakkı vermez. Ve insan hakları konusunda inancımızdan başka referans ve ideolojiye muhtaç olmayan kadim medeniyetin temsilcisiyiz.

Herkesin onurlu bir yaşam sürme, istediği gibi inanma ve inandığı gibi yaşama, teninin renginden veya herhangi bir yaratılış farklılığından dolayı hor ve hakir görülmediği bir dünya diliyoruz.

  • PAYLAŞ :